Türkiye’nin en köklü meyve suyu markalarından biri olan Aroma, iflasın eşiğinde. 1968’den bu yana tüketicinin sofrasında yer bulan Aroma konkordato süreci , Aralık 2024’te geçici konkordato ile başlamıştı, şimdi ise bir yıllık kesin mühlet aldı. Mahkeme bu süre zarfında şirketin toparlanmasını bekliyor. Ancak tablo, yalnızca bir markanın değil, tüm gıda ve içecek sektörünün karşılaştığı kırılganlıkları gözler önüne seriyor.
Aroma, 20. yüzyılın ikinci yarısında meyve suyu pazarının öncülerinden biri olarak büyümüş; portakal, şeftali, vişne gibi klasik aromalarıyla Türkiye genelinde yaygın bir dağıtım ağı kurmuştu. Ancak bugün yaşanan mali çöküşün temelinde stok yönetimi sorunları, stratejik karar hataları ve hızla değişen piyasa koşulları yer alıyor.
Sözcü Gazetesi’nin aktardığına göre, Aroma yönetimi yaptığı açıklamada, “Stok fazlası eritilemedi, nakit akışı tıkandı. Bu, tedarik zinciri ve mali yönetimdeki aksaklıklarla birleşince kriz kaçınılmaz hale geldi,” ifadelerini kullandı.
Aroma’nın talep ettiği konkordato, borçlarını ödemekte zorlanan şirketlere yasal koruma sağlayan ve iflası önlemeyi amaçlayan bir süreç. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, Aroma’ya Aralık 2024’te geçici mühlet vermiş, son kararını ise Haziran 2025’te açıklayarak firmaya 1 yıllık kesin mühlet tanımıştı.
Bu süreçte şirketin:
2026 Mart ayında yapılacak nihai değerlendirme sonrası şirketin ya faaliyetlerine devam etmesine izin verilecek ya da resmi iflas kararı çıkacak.
Gıda ve içecek sektöründe, özellikle yerli üreticiler son iki yılda artan maliyetler, kur baskısı ve azalan iç talep nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşıyor. Pandemi sonrası talep dalgalanmaları, döviz bazlı girdi maliyetleri ve büyük zincir marketlerin fiyat baskısı, küçük ve orta ölçekli üreticileri kıskaca almış durumda.
Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım, geçtiğimiz günlerde yaptığı değerlendirmede, “Tarım ürünleriyle doğrudan ilişkili olan içecek sektörü, girdi maliyetlerindeki artışı fiyatlara yansıtamıyor. Aroma gibi köklü firmalar bile bu maliyet-fiyat sıkışmasında ayakta kalmakta zorlanıyor,” ifadelerine yer verdi.
Tüketicinin içecek tercihleri son yıllarda radikal biçimde değişti. Artık daha doğal içerikli, şeker oranı düşük, yerel üretim odaklı ürünlere ilgi artmış durumda. Genç kuşaklar endüstriyel meyve sularına karşı daha mesafeli. Aroma gibi eski tip marka algısına sahip firmalar bu değişime zamanında adapte olamadı.
Bu durum yalnızca Aroma için değil, benzer geçmişe sahip birçok yerli marka için “yeniden konumlanma” zorunluluğunu da ortaya koyuyor.
Aroma’nın konkordato başvurusu, sadece bir şirketin mali zorluğu değil; Türkiye’deki üretim odaklı gıda şirketlerinin yapısal sorunlarının da göstergesi.
Tedarik zinciri yönetimi, marka stratejisi, pazar uyumu… Hepsi yeniden ele alınmalı. Aroma dersi, yerli üretici için sert ama öğretici.